23 Mayıs 2010 Pazar

Nefret & Saygı

Bu adamı görünce ya da adını duyunca onunla ilgili ne düşündüğümü gerçekten kestiremiyorum.Kendi içimde çelişmeye başlıyorum.Bence dünyanın gelmiş geçmiş en iyi teknik direktörü(efsane Brian Clough dönemine yetişemediğim içinde böyle diyor olabilirim).Oyuncularıyla olan ilişkileri,işine verdiği önem ve elde ettiği başarılarla bu ünvanı hakediyor bence.Futbolculuk geçmişi olmadanda,çekirdekten yetişerek,işi erbablarından öğrenerek nasıl bir teknik direktör olunacağını herkese gösterdi bence.Ama birde şu takındığı maske var.Ukala,dünyayı ben yarattım havaları olan,başkasının demesini beklemeden en iyi benim diyen,bilerek kendine düşman edinen bir adam oluyor o maskenin altında.Maske diyorum çünkü dünkü kupa finali sonrasında da gördük Mourinho'nun halini.Eğer bu hali bir maskeden ibaret olmasaydı orada kendini bırakmaz gözyaşlarını dökmez aynı Barcelona maçında yaptığı gibi egoist bir biçimde göstermelik bir zafer turu atardı ve "Dünyanın en prestijli kupası dünyanın en prestijli teknik direktöründe.İkinci kez..." gibisinden bir açıklama yapardı ve giderdi.Bütün bunlardan dolayı tam nefret edecek gibi oluyorum sonra bir anda kendi vicdanım devreye giriyor.Sanki sen farklısın diyor.Değilim.Kazanmak için elimden gelen herşeyi yaparım.Elimden gelmiyosa kendi kendimi yer bitiririm.Ama ben kazanmalıyım.Hem yaptıklarımla hem söylediklerimle hem başkalarının söyledikleriyle kendi egomu tatmin etmeliyim.Eğer bende böyle düşünüyorsam diyorum sonra kendime gerçekten bu adamdan hem nefret ediyorum hemde son derece saygı duyuyorum.Belki bu yazdıklarıma karşı çıkanlar olabilir.Kazanmak herşey değildir vs. vs. gibisinden şeyler söyleyebilirler.Bence bunu diyenler daha önce hiç kazanmamışlar.Çünkü kaybetmekle kazanmak arasındaki o koca farkı anca kazandığınızda anlayabilirsiniz.

Hiç yorum yok: