11 Ocak 2011 Salı

Hoşçakal Ali Sami Yen

Bakmayın Gençlerbirliği yenilgisine, Ali Sami Yen zaten uzun zamandır mağluptu.
Teknolojiye yenilmişti bir kere; dünyanın büyük statlarıyla karşılaştırdığımız zaman boynu bükük kalıyordu.Sonra zamana yenilmişti: Tribünlerinden soyunma odasının tüneline kadar, eskimişlik hissi veriyordu. Şehir trafiğinin merkezinde olmasına, etrafının darlığına, lojistik zorluklara yenilmişti. Bu yenilgiler onun kalbimizdeki yerini değiştirmiyordu tabii; tarih boyunca kazandığı zaferlerle zirveyi çoktan garantilemişti. 10 yıl daha yenilse ikinciliğe düşmezdi. Boşuna yorulmuş olurdu sadece: Hiç ihtiyaç duymadığı bir mücadelenin içinde kalıp günümüzün genç statlarıyla rekabete girmesi gerekecekti. Sadece Şükrü Saracoğlu ve İnönü’yle değil, Kadir Has’la Tayyip Erdoğan’la, Bursa’nın, Trabzon’un, Rize’nin yenilenen statlarıyla da. Hiç kuşkusuz haksız bir rekabet olacaktı.

***

Stadyumlar, ancak aşk filmlerinde rastlayabileceğiniz duyguların en uç noktalarda yaşandığı yerler: Tutku, ihtiras, sevinç, keder, gözyaşı, hayal kırıklığı…

Aşkı aşk, tutkuyu tutku yapan bütün duygusal titreşimler…
Ali Sami Yen bunların hepsinden nasibini fazlasıyla almış bir mabet olarak kapılarını kapatıyor. Böylece gençliğimizin sembol yapılarından biri daha tarihe karışıyor.


14 yıllık şampiyonluk hasretinin bittiği Eskişehir maçından önce sabahladığımız, tribünlerinde üşüyüp kavrulduğumuz, “stadyum” deyince aklımıza gelen bu tek mekân, artık nostaljinin bir parçası.Hep oğlumla gitmeyi hayal etmiştim Ali Sami Yen’e. Fakat beyefendiyi futbolsever yapamadan stadyumun vadesi doldu. Artık darısı Arena’nın başına…


Geriye, oradaki son büyük konseri veren Metallica’nın dizeleri kaldı yadigâr: “Hayat solup gidecek görünüşe bakılırsa / her gün sürükleniyorum daha da uzaklara.”

Tuna Kiremitçi

Hiç yorum yok: